Yapmadığı bir şeyi yapmış gibi anlatanları, orada olmamasına rağmen yer bildirimi yapanları, başkasının tasarımını çalıp kendi yapmış gibi yayınlayanları, yabancı şarkıların sözlerini değiştirip sanatçı olanları, yabancı dizi ve filmleri araklayıp adını uyarlama koyanları… Gördük, duyduk.
Kitlesel ve bireysel davranış bilimleri bu durumun sebeplerini açıklıyor fakat ben daha çok hayata yansımaları hakkında bir şeyler geveleyeceğim.
Gerçekten Başarılı Olmak Mı İstiyorsunuz? Başarılı Sanılmak Mı?
2012 yılında eTohum’un düzenlediği ve Ali Sabancı, Hüsnü Özyeğin, Emre Kurttepeli gibi isimlerin katıldığı “Başarısızlık Zirvesi” etkinliğinde başarı üzerine bir araştırma sonucu paylaşılmıştı. Araştırmaya katılan kişilere “Nasıl başarılı olarak tanınmak isterdiniz?” sorusu soruluyor ve iki seçenek sunuluyor. “Kendi içinde başarısız olduğunu bilmek fakat aile ve çevresi tarafından başarılı görülmek.” diğer seçenek ise “Aile ve çevresi tarafından başarısız görülse de kendi için başarılı olduğunu bilmek.” Verilen cevapların oranı %58 ile birinci seçenek yani kendi içinde başarısız olduğunu bilse de aile ve çevresi tarafından başarılı olarak görülmek isteyenler çoğunlukta. Psikolojideki tutarlılık ve bağlılık ilkesi gereğince aslında birinci seçeneği yeğleyip, ikinci seçeneği söyleyenleri de eklersek gerçek oran daha da yükselecektir.
“Yaşamın bilinci, yaşamın kendisinden daha yüksektir”
– Dostoyevski
Fuar şirketinde çalışırken Karaköy’de Bankalar Caddesi’nin ara sokaklarında bir plaketçiye, fuara katılan firmalara verilmek üzere plaket yaptırılmıştı ve bizde araçla oradan geçerken plaketleri almamız rica edildi. Plaketleri, altmışlı yaşlarda bir adam tek başına yapıyor, biraz sohbet derken “Kendinize plaket yaptırmak isterseniz tekli plaket, madalyon aklınıza ne gelirse yapıyorum” dedi. “Kendimize mi? Neden plaket yaptıralım ki kendimize?” diye sorduğumda “Genç adamlarsınız, odanızı doldurur fiyaka yaparsınız; genç iş adamları, müdürler yaptırır genelde. Onlara da hak veriyorum, insanlar fiyakana ve etiketine bakar sonra seni önemser, sana saygı duyar.” demişti.
Başarı her toplumda takdir edilir fakat biz başarıyı bir amaç olarak algılıyoruz ve bu hastalıklı algı bilerek ya da bilmeyerek çocukluktan itibaren aile ve okul yardımıyla enjekte ediliyor bireylere. Kurulan cümlelerde, örnek verilen ve örnek alınması gereken insan hikayelerinde ana tema başarı. Önemli olan başarılı olmak. Tabi bu başarı işinizi iyi yapmak, bir alanda eşsiz tecrübeler kazanmak, insanlara faydalı olmak, güzel bir insan olmak değil; ya garantili ve daimiliği olan bir iş veya banka hesabınızı kabartabileceğiniz bir iş. Pragmatik bir toplumda insani tarafınızın gerçekte bir önemi yok fakat sözde var, arabanı söyle toplumdaki statünü söyleyeyim.
“Başarı bir sonuçtur, bir amaç değil.”
– Gustave Flaubert
Beğenmek Bir Beğenilme Projesi Mi?
Araklamanın uyarlama olarak sunulduğu memlekette, toplumun bana verdiği yetkiye dayanarak Sartre’ın “Sevmek bir sevilme projesidir” sözünü yazıma uyarlayıp “Beğenmek bir beğenilme projesidir” olarak uyarlamak istiyorum.
Sosyal medyada fazlaca görürüz iade-i like olayını. Gerçekten bir paylaşımı beğenmişsinizdir fakat paylaşımını beğendiğiniz kişi hemen sizin profiline tıklayıp bir ay önce paylaştığınız şeyi beğenir.
Başka bir örnek ise, seri beğeni yapan kişiler. Bunun anlamı genellikle “bir şeyler paylaşırsam beğenmeye hazır olun; okumasanız da, izlemeseniz de, dinlemeseniz de ve hatta beğenmeseniz de beğenin” anlamından başka bir şey değil.
Birde ayıp olmasın diye beğenenler var ama onları bu sınıfa katmayalım, naifliğin zayıflık olarak algılandığı bir ortamda ve kibar insanların azaldığı bir dönemde bari onları kaybetmeyelim.
Aslında bütün bu davranışların sebepleri benzer. Bulunduğu toplulukta kendince bir statü kazanmak, kendi çapında kazandığı statüyü ve imajı korumak, başarılı olma ihtiyacını mastürbe etmek, bir şeyler olmaya çalışmak ve bunun karşılığında saygı görmek. Bunun en kolay yolu araklamak, mış gibi yapmak, mış gibi olmak, mış gibi görünmek, beğeni toplamak, bildirim toplamak ve böylece amaca kısa yoldan ulaşmak… Kısaca, eş dost liginde şampiyon olmak.
Beğenilmek, takdir edilmek, saygı duyulmak ve sevilmek beyinde aynı bölgeyi uyarıyor. Beyindeki aynı bölgeyi uyaran üç şey daha var. Seks, kokain ve para kazanmak.
Her şey zehirdir, her şey bizi zehirleyebilir, önemli olan dozudur. Hayat, etrafımızdaki insanlara imaj çalışması yapacak kadar uzun değil. Herkesin imrendiği bir hayat imajı oluşturup, eş dost liginde şampiyon olmaya çalışmak yerine birilerinin belkide birinin kahramanı olmak, olabilmek, olmaya çalışmak bize hayata dair çok daha fazla şey katabilir.
Mükemmel bir yazı olmuş, içimden geçenleri karşımda yazılı halde buldum diyebilirim. Elinize, emeğinize sağlık. Yazıdaki favori cümlem şu oldu: Her şey zehirdir, her şey bizi zehirleyebilir, önemli olan dozudur.
Lütfen yazmaya devam edin. Selamlar.