14 Mayıs seçiminden iki gün önce twitter’da “Herkes yine yankı odasında ve seçimi kazandığına gerçekten çok emin” yazdığım için iki taraftan da uğramadığım hakaret kalmamıştı. Bu yazıda hem iktidara hem muhalif kesime sallayıp geçmişte yaşadıklarımı ve gündeme nasıl duyarsızlaştığımın hikayesini anlatacağım.
Mevcut iktidarın yanlış politikaları sebebiyle Türkiye’de üç defa iflas yaşadım. Bunlardan her fırsatta bolca bahsettim, yazdım, çizdim…
İktidarın hatalı politikalarını eleştirdiğim için “Halkı korku ve paniğe sevk etmek” veya “Kin ve düşmanlığa sevk etmek” suçuyla bolca ifadeye çağrıldım, ne alaka? Çünkü hakaret ve küfür içermiyordu söylemlerim öyle olsa hakaretten direkt dava açılacaktı fakat bazı politikaları eleştirince halkı korkutmakla suçlanabiliyorsunuz ve bu tip yan suçlamalarla ifadeye çağrılıp aba altından sopa gösterilebiliyor.
Ekonominin iyi olduğu dönemde iktidarın FETÖ ile flörtünden rahatsız olduğum için ve FETÖ’nün aşırı güçlendiği dönemde, başarılı küçük ve orta ölçekli şirketlere FETÖ’nün “Ya bize devret ya da iftirayla çökertiriz” politikası izlediği bir dönem var, örneğin işini çok iyi yapan fakat seküler olan mekanlar cemaate finansal destek sağlamayı, bağışı kabul etmediği için at eti, domuz eti satıyor iftirasına uğradılar fazlaca. Araç lastiği satan çok büyük bir toptancı için kabak lastikleri onarıp sıfır diye satıyorlar iftirası sonucu iflas etti. Bu tip olanlara şahit olduğum ve bir öfke patlaması sonucu cemaate ağır hakaretler ettiğim gerekçesiyle bu sefer iktidarın teşkilatındaki kişilerce tehdit edildim.
Saf ve tabiri caizse arkası güçlü olmayan bir efendi aile çocuğu olduğum için o dönem biraz panik, biraz korkuyla ne yapabileceğimi düşündüm, zaten ticarete yeni atılmışım ne finansal gücüm var ne siyasi derken siyasi partilere üye olayım, mücadelemi orada devam ettireyim dedim.
Bilin bakalım ne oldu? Muhalif siyasi partilerin pek de umurunda olmadığını fark ettim mevcut gidişatın, onlar da muhalif olmaktan mutlular, kendince dönen bir çarkları var.
Bilgi almaya çalıştığınızda, ne tip görevler alabilirim dediğinizde genelde aidatını öde gerisi çok da önemli değil kafasındalar ama beni asıl yaralayan bir siyasi partide çalışan arkadaşımın “Seni önerdim ama bizim genel başkanı da sosyal medyada eleştirmişsin, istemediler” sözleriydi. Eski takipçiler bilir çok politik paylaşımlar yapardım. İyi de ben zaten kimseyi eleştirememekten şikayetçiydim?
Dedim bu siyasi partilerle olacak bir şey değil derneklere üye olayım, sivil toplumda yer alayım. Derneklerin çok daha vahim olduğunu gördüm. Sizden talep edilen üye olup, aidatlarınızı düzenli yatırmanız ve yönetim kadrosunun “Toplantı, etkinlik” adıyla lüks otellerde tatil yapmasına finansman olmanız. Dernek başkanını asla eleştirmemeniz, zaten herhangi bir yetkiniz yok, fikrinizi soran da… Çağrıldığınızda insan kaynağı olarak derneğin işlerinde gönüllü koşturmanız bekleniyor.
O dönem yaşadığım ekonomik buhranlar, çöküşler yetmiyormuş gibi bir de bu taraftan hayal kırıklığına uğramıştım. Annem o dönem “Sokak köpeğine döndün, gelen geçenin acıyarak baktığı, bazen tekmelediği sahipsiz, ortalıkta kalmış zavallı biri oldun, gir bir işe çalış bırak şu işleri de” demişti. Bu cümle hala yaralar beni. Sırf olması gerekenleri ifade ettiğim için hem iktidar hem muhalif taraftan dışlandım, hakarete uğradım, tehdit edildim üstüne ailemden tepki gördüm.
Tabi mazlum sokak köpeğinden hırçın sokak köpeğine dönmem de bu dönemlerde başlar. Diş gösterene diş göstermem, tehdit edeni ettiğine pişman etmeyi de, devlet kademesinde problemlerini nasıl çözebileceğimi de bu dönemde öğrendim. Kısaca zor zamanlar sizi güçlendiriyor ve oyunun kurallarını öğreniyorsunuz.
Milletvekili Adaylarının Ayağımıza Gelmesi
14 Mayıs seçimlerinin milletvekili adayları açıklanmadan önce AKP, MHP, CHP ve İYİ Parti’den milletvekili adayları o partilerde aktif arkadaşlarım aracılığıyla bana ve ortağıma şöyle teklifle geldiler “Bize finansal destek ol seçim kampanyasında, biz de seçilince senin işlerini çözelim” Bunu, Türkiye’de ve dünyada aslında işler nasıl yürüyor özellikle gençlerin bilmesi adına paylaşıyorum. Siz bir siyasi parti gönüllüsü olursunuz ama onlar sizden çok onları finanse edenlerin problemleri ile ilgilenirler. Bu iş ABD’de de böyledir, ayıp bir şey değil ama farkında olunması adına paylaşmak istedim. Zamanında üye dahi olamadığınız partilerin vekil adayları sizden randevu almak ister. Bireysel güçlenme bu nedenle önemli.
Bireysel Çözüm Reçeteleri
Bugün dört farklı ülkede faal olan bir şirketin kurucusu ve toplumun en altı gelir sınıfından önce orta sınıfa sonra üst gelir sınıfına tırmanmış biri olarak aşağıdakileri söyleyebilirim.
Problemin kültürel olduğunu unutmayın
Türkiye’de toplum genel ahlak, etik, saygı gibi değerleri önemsemez. Bu partiler üstü bir durum. Durum böyle olunca yakın Türkiye politik tarihini de okuduğunuzda liyakatsizlik, hırsızlık, banka hortumlama tabirinin çıkışı, devletin imkanlarını kendine kullanma, çalıyor ama çalışıyor tabirinin yeni olmaması gibi şeylerle karşılaşırsınız.
Türkiye’de muhalefetteki öfkenin sebebi genelde iktidarda olamamak değil, ortadaki talandan az faydalanmak, kendi destekçilerini ve aslında siyasi partileri ayakta tutan üst seviye destekçi iş insanlarının parti yönetimine çıkar ve nemalanma baskısı.
Başka bir örnek liyakatsizlik; 14 Mayıs seçiminde YSK verileri ile sandık tutanaklarını kontrol etmek için CHP’nin STS sistemine girilemedi, sebebi teknik olarak vasat bir sistem olmasıydı, bunun sebebi ise Onursal Adıgüzel’in bu konularla ilgilenmesi ve kendisinin aslında milletvekili olmadan önce ilaç firmasında satış elemanı olması. Peki nerede kaldı liyakat? Bu konularla geçmişi teknik olan birinin ilgilenmesi gerekmez miydi? Bu konulara hakim değilse kişi işinin ehli birine bunu vermesi gerekmiyor muydu? Biz zaten iktidarın liyakatsiz yalakaları işin başına getirmesinden şikayetçi değil miydik?
Bunlar gibi onlarca örnek verebilirim. Bizim topluma göre ahlak etik yoktur, gelmemiş fırsat vardır, kim olsa aynı şeyi yapar topluma göre. Kısaca toplumdan beklentinizi iktidarıyla muhalefetiyle yüksek tutacak herhangi bir emare yok. Sadece bir taraf gücü eline alamıyor ve bunun için oldukça öfkeli, sizi de piyon olarak öne sürüyor. Türkiye’nin beşeri sermayesi ile tam tanışmamış özellikle orta sınıf beyaz yakalının öfkesi çok normal.
Fakat bunu kabullenelim demiyorum. Bireysel olarak biz kabullenmezsek, başkaları da kabullenmezse bu iğrenç kültür bir yerde yavaşlayacak ve gerileyecektir, çözüm yine bireysel mücadelede. Bunları yazma sebebim farkındalık, farkına varalım, bizde varsa bu davranışlar yapmayalım, konusu olunca dile getirelim ve umut bağladığımız kişiler yapınca da algıda seçilik gereği ağımıza takılıp tepki gösterelim.
Ülkenizin gidişatından memnun değil misiniz?
Kendi gündeminizi ve kendi maddi ve manevi kurtuluş planınız üzerinde çalışın. Birey olarak maddi ve manevi güçlenirseniz, çevrenizde de ülkenizde de ve her şeyden öte kendi hayatınızı da daha fazla değiştirme gücüne sahip olursunuz.
Tayyip Erdoğan ve trollerin ayrıştırıcı ve öfkeli söylemlerinden bıktınız mı?
Uzak doğu öğretilerinde “Nefret ettiğin kişiye dönersin” söylemi vardır. Hem ayrıştırmadan ve nefret söyleminden bıktığını söyleyip, bunu yapan politikacıyla ve onun trolleriyle zihnini meşgul ettiğinde veya öfkelendiğinde artık kontrolün onların elindedir.
Seni öfkelendiren kişi, seni kontrol edendir. Zihin iyi kötü duyguyu bilmeden kopyalar, farkında olmadan o kişilere dönüşürsün ve artık sen de, senden olmayanlara öfke ve nefret kusan küçük birer Tayyip Erdoğan‘a dönüşür onun kararsız ve memnuniyetsiz, yeni bir arayıştaki seçmenini de konsolide edersin.
Her seçimde yanılıyor musun?
Yankı odasından çık. Bizim farklı seslere karşı aşırı tepkilerimiz, etrafımızdaki farklı sesleri susturur, uzaklaştırır veya otosansüre uğratır. İnsanlar ya sizden uzaklaşır, ya sizinle bu konuları konuşmaz veya sizinle aynı fikirdeymiş gibi sahte onay verir.
Farklılıkları aşağılamadan, o insanlar sizin tolerans sahibi biri olduğunuzu bildiğinde daha rahat konuşur ve az çok seçimi tahmin eder, hayal kırıklığınız büyük olmaz veya planlarınız için seçimi beklemezsiniz.
Ülkenizi seviyor musunuz?
Dostlar, ben bu ülkemden fazlaca zarar görmeme rağmen bu ülkeyi seviyorum. İnsanını da seviyorum, inanın bu ülkenin kötü insanı dünyanın en kötü insanı olabilir fakat iyi insanı da dünyanın en iyi insanı olabilir.
Ülkenizi seviyor musunuz? Kendi gündeminize odaklanın ve bireysel olarak güçlenin, ancak o zaman değiştirme gücünüz artar.
Ülkenizi sevmiyor musunuz?
Yine kendi gündeminize odaklanın ve bireysel olarak güçlenin, ancak o zaman ülkenizi değiştirme gücüne sahip olursunuz.
Unutmayın, duyarsızlaşmak umursamamak ve görmezden gelmek değildir. Olan biteni daha uzaktan ve genel hatlarıyla görmenizi ve çözüm için daha konsantre olmanızı ve her şeyden öte birilerinin sizi öfkelendirerek kontrol etmesini önler. Sizi kontrol edemeyen sizinle uzlaşmaya varır.
Bireysel olarak maddi ve manevi güçlendiğinizde etkiniz ve gücünüz de artar. Türkiye, geçmişte nesillerini politik kavgalarla harcadı, aynı tuzağa düşmemeniz dileğiyle.
Tespitler gercekten cok guzel keyifle okudugum bir yazi oldu. Kendimizi gelistirmeden ülkeyi gelistirmek mümkün değil.
Daha önce twitter da yasakli listeye almak icin bir liste paylasmistiniz onu bulamadim da tekrar paylasir misiniz?