Selahattin Ülkümen, 1914 yılında Antakya’da doğmuş ve 1943 yılında Rodos Başkonsolosu olarak görevlendirilmiş bir diplomatımız.
Ülkümen, Rodos’a atandığında II. Dünya Savaşı yıllarıdır ve ada çoğunlukla Rum, Ermeni, Yahudi ve Türklerden oluşmaktadır. 1912 yılında ada İtalya’nın istilasına uğrar ve İtalya’nın ırkçı kanunları nedeniyle göç vermeye başlar. O zamanlar 4000 civarı olan Yahudi nüfus 1900 civarına kadar düşer. Kaçabilen Yahudiler kaçmıştır, kaçamayanlar için ise artık çok geçtir, çünkü Hitler Almanyası 1943 yılında Rodos’u işgal eder.
Genç diplomat Selahattin Ülkümen’i adada oldukça zorlu bir dönem bekler. Gerçi Türkiye II. Dünya Savaşı yıllarında savaşta taraf olmadığını ilan etmiştir, bu nedenle Türkiye vatandaşları için adada tehlikeli durum yoktur, en azından öyle görünmektedir.
19 Temmuz 1944’te Nazi teşkilatı Gestapo adadaki tüm Yahudileri hangi ülke vatandaşı olduğuna bakmaksızın belirlenen üste toplamaya başlar ve geçici olarak başka bir adaya götürüleceğini duyurur. Oysa gerçek herkes tarafından bilinmektedir. Gestapo, adadaki Yahudileri Auschwitz’deki gaz odalarına gönderecektir.
Selahattin Ülkümen gelişmelerden oldukça kaygılıdır ve Rodos’tan sorumlu Alman General Ulrich Kleemann ile görüşmeye gider. Kleemann’a, Türkiye’nin bu savaşta olmadığını, savaş için tarafsızlık ilan ettiğini hatırlatır ve Türkiye yasalarına göre vatandaşların ırkı ve dininin önemli olmadığını bu nedenle Yahudi vatandaşlarının serbest bırakılmasını ister. Kleemann’ın cevabı “Nazi kanunlarına göre Yahudi, Yahudidir” olur. Bunun üzerine genç ve kıvrak zekalı Ülkümen, bu durumu Türkiye hükümetine bildireceğini ve uluslararası bir kriz çıkartacağını ve Nazi Almanyası’nın ise bu krizden Kleemann’ı sorumlu tutacağını söyler. Bu karşı çıkış üzerine Kleemann, Selahattin Ülkümen’in teklifini kabul eder, çünkü Hitler Almanyası yeteri kadar köşeye sıkışmıştır savaşta ve buna rağmen Türkiye’den Almanya’ya krom sevkiyatı devam etmektedir. Böyle bir kriz Kleemann için oldukça kötü sonuçlanabilir. Tabi Kleemann’ın içinde büyük bir öfke kalmıştır…
Bütün bunlar yaşanırken Naziler, Rodos’ta Yahudi mahallelerini ve sinagogları bombalamaya başlar. Kutsal kitaplarını saklayacak yer arayan Yahudilere beklenmedik birisi yardıma koşar, Türkiye’nin Rodos Müftüsü Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu. Arasında 800 yıllık el yazması Tevrat’ın da bulunduğu onlarca Tevrat’ı konumu gereği bombalanma riski düşük olan adadaki Murad Reis Camii’sinin minberinde saklar.
Bu arada Ülkümen, hemen işlemlere başlayarak adadaki Türkiye Yahudileri’nin belgelerini hazırlar fakat Yahudi ve Türkiye vatandaşı olanların sayısı sadece 13’tür. Adadaki diğer Yahudiler, Yunanistan ve İtalya vatandaşıdır. Ülkümen zaten bu sayının farkındadır fakat aklında başka bir plan vardır, daha çok insan kurtarabilmek. Genç diplomat, daha çok insan kurtarabilmek için hazırlayabildiği kadar sahte Türkiye Cumhuriyeti nüfus belgesi hazırlamaya çalışır. Bu sürede savaşta müttefiklerin Nazilere karşı üstünlüğünün artması, Türkiye’nin Almanya’ya karşı politikalarında çelişkili tutumlar içine girmesine sebep olur. Bu belirsizlik ortamında Ülkümen, iki yüz kişilik belge hazırlayabilmesine rağmen sadece elli kadar Yahudiyi kurtarabilir.
Müttefiklerin, Nazi Almanyası’na karşı açıkça üstünlük sağladığını gören Türkiye, denge politikasını bırakarak müttefiklerin yanında yer aldığını duyurur ve 20 Nisan 1944 yılında Almanya’ya krom sevkiyatını durdurur. Artık Türkiye, müttefiklerin tarafında yer almış ve tarafsızlığını bozmuştur. Bunun duyulmasının hemen ardından zaten intikam dolu olan Kleemann’a fırsat geçmiştir, Naziler Türkiye’nin Rodos Konsolosluğu binasını vururlar. O sırada binada bulunan, henüz yeni doğum yapmış olan Selahattin Ülkümen’in eşi Mihrinnisa Hanım ve iki konsolosluk görevlisi hayatını kaybeder. Ülkümen, 1944 Ağustos’unda Rodos’tan sınır dışı edilir ve Pire’de tutuklu kalır. Ancak 1945 yılında Nazilerin teslim olmasından sonra Türkiye’ye dönebilir.
Ülkümen’e, 1989 yılında İsrail’in Naziler tarafından soykırıma maruz kalan Yahudileri kurtaran gayri-Yahudilere verdiği “Uluslararası Dürüstler” onursal unvanı verildi ve bu ünvanı alan tek Müslüman olarak tarihe geçti. Ülkümen’in posteri 1998 yılında İsrail’de posta pulu olarak basıldı. Ülkümen için kimileri ise “Türk Schindler” demiştir.
“Rodos’ta yaptığım girişimler sonucu, hayatları kurtulan vatandaşlarımın her vesile ile dile getirdikleri minnet duyguları, çileli meslek hayatımın, benim için en değerli manevi ödülleri olmuştur.” – Selahattin Ülkümen, “Bilinmeyen Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri” kitabından.
Unutmadan, Tevrat’ları camiide saklayan Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu ise Holokost’tan kurtulup Rodos’a dönebilen ve sayıları sadece 170 civarı olan Rodos Yahudilerine sakladığı Tevratları teslim etmiştir. Rodos’ta görev süresi bittikten sonra bir daha Rodos’a Türkiye tarafından hiç müftü atanmadı. Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu, Türkiye’nin son Rodos Müftüsü olarak tarihe geçti.
Bonus Not: Benzer bir kurtarma girişimini 1942 yılında Marsilya konsolosu olan Necdet Kent yapmıştır. 80 Türkiye Yahudisi’ni Nazilere karşı verdiği mücadele sonucu kurtarmıştır. Necdet Kent, bugün Coca Cola’nın CEO’su olan Muhtar Kent’in babasıdır. Necdet Kent’e 15 mayıs 2001 tarihinde, İsrail’den üzerinde “Bir can kurtarmak dünyayı kurtarmak gibidir.” yazan bir madalya ile beraber Türkiye’nin en yüksek şeref madalyalarından “Üstün Hizmet Madalyası” verilmiştir.