2016: İnsan Terbiyecisi Bir Yıldan Öğrendiklerim

Neden bilmiyorum, 2016 yılı için bir şeyler yazmak istedim. Belki hayatımın en berbat ve en güzel şeylerini aynı yıl içinde yaşattığı için 2016’nın da bir beklentisi vardır benden.

Neler öğrendim? Neler yaşadım?

Çocuğum yok ama kendinize ait bir işiniz varsa, Türkiye şartlarında çocuk büyütmek ile eş değer sorumluluklara sahip oluyorsunuzdur eminim. Uykusuz geceleriniz oluyor, imkanlarınızı zorlayarak bir yerlere getirmeye çalışıyorsunuz ve işinizin başına ne geleceğini de bilemiyorsunuz çünkü sizin kontrolünüz dışınızda bir şeyden dolayı zarar görebiliyorsunuz. Örneğin; şu an alınan bir kararla artık ekstra vergiye tabi olabilirsiniz. İhracat yaptığınız ülkenin uçağını düşürebilirler ve mallarınıza gümrükte el koyulabilir. İktisatta “diğer şartlar sabitken” tanımı vardır, diğer şartlar asla sabit değil Türkiye’de ve oldukça kırılgan.

* * *

2012 yılından bu yana yazları keşif amaçlı çok geziyorum. Yeni insanlarla tanışıp, yeni yemekler tadıyor, yeni hayat hikayeleri dinliyor ve yeni fotoğraflar çekiyorum. Gezmemin ana amacı bu, deniz ve güneş işin bonusu. 2016’da çok fazla gezdim, çok insanla tanıştım, çok fotoğraf çekip, hayat hikayesi dinledim. Hepsinden bir şeyler öğrendim.

İsviçre’den Kaş‘a yerleşen ve hobi olarak cam işleme işiyle uğraşan Fulya Özdemir adında güzellik, kibarlık, sevgi ve merhamet abidesi biriyle tanışmıştım. Uzun bir sohbetimiz oldu, sohbet o kadar güzeldi ki ertesi gün tekrar buluşma kararı aldık. Kaş planım dört gündü, telefon numaralarımızı zaten almıştık. Datça’dan Bodrum’a geçtiğimde “nasıl gidiyor yolculuk asi seyyah” mesajını atıp gülümsetmişti.

Fulya Özdemir
Fulya Özdemir, sevgiyle…

 

Fulya’yı hapisten kaçan bir katil, onu evinde öldürdü. Üstelik Fulya kendisine yardım etmeye çalışan biriyken. Haberlerden ve babasından öğrendiğim kadarıyla babası Fulya’yı uyarmış ama o “her insan hata yapabilir geçmişte, şimdi hayata tutunmaya çalışıyor, yardım edebiliriz” tarzı şeyler söylemiş. Katilin kaçak olduğunu bilmiyormuş. Cezasının bittiğini sanıyormuş. Haberleri okurken o anı unutamıyorum. Nedendir bilmiyorum kimseye söyleyemedim, anlatamadım, paylaşamadım, “tanıyorum onu” veya “bunu sana nasıl yaparlar” diyemedim. Tuhaf bir ruh halindeydim, abuk subuk şeyler paylaştım, neşeli görünmeye çalıştım. Yaklaşık bir hafta sonra Fulya’nın telefonunu aradım, uzun bir çalmadan sonra babası cevapladı. Kendimi kısaca tanıttıktan sonra, düğümlenen cümlelerle klişe baş sağlığı cümleleri kurmaya çalıştım. Yaklaşık beş dakikalık sohbetin sonunda babası “senden bahsetmişti, cam işleri için video çekip internete yüklemesini ve bir web sitesi açmayı önermişsin, yardımcı olacakmışsın sanırım. Heyecanlıydı, teşekkürler…” dedi. 30 yaşındaydım ve bu yaşıma kadar aldığım en ağır teşekkürdü, cevap da veremedim zaten “rica ederim” dahi diyemedim. Vedalaştık…

* * *

Bu yıl iki defa maddi ve manevi anlamda dibi görüp tekrar toparladım. İki durumda bana bağlı olmayan sebeplerleydi. Yazının başında da bahsetmiştim, Türkiye’de iş yapacaksanız, kendi işinizin risk hesapları yanında sizden bağımsız serseri riskleri de hesaba katmanız gerekiyor. Felaket senaryosuna hazırlık değil, zaten felaketin içindeymiş gibi önlem almak gerekiyor, bunu öğrendim.

* * *

İş hayatına ve girişimciliğe dair okuduğum kitaplar bireysel anlamda bana bir şeyler kattı, global anlamda görüşümü genişletti fakat genel iş anlamında düşünürsek hepsi birinci dünya ülkesi reçeteleriydi ve bizim topraklarımızda işe yaramıyordu. Ne müşteri davranışları, ne müşteri sadakati, ne kampanya yönetimi ne de diğerleri. ABD, Kanada veya AB ülkelerindeki geçerli olacak şeyler çoğunlukla (genelleme yok) burada geçerli değil. Global markalar neden pazarına girdiği ülkedeki yerel iletişim ve marka ajansları ile çalıştığını şimdi daha iyi anlıyorum. Buradan çıkardığım sonuç; öğren, takip et, gözlemle ve yerelleştir.

* * *

Mütevazi olmayı, haddimi bilmeyi ve asla kendimden emin olmamayı öğrendim. Bu yıl başarısız ve güçsüz görüp, yanlış kararlar verenleri bolca eleştirdim ve o kişilerin aynı durumuna ben düştüm. İnsan bu duruma düşünce sokak köpeği gibi bakışları bile masumlaşıyor. İnsanın kendine üzülmesi kadar dip bir nokta yok. Durumu tekrar toparladığımda ise dersimi almıştım. Herkes başarısız olabilir, yanlış kararlar verebilir, dibe vurabilir, müthiş donanımlı olsa dahi cesaretsiz olabilir, o yolu tercih etmeyebilir, bilerek veya bilmeyerek saçmalıklar yapabilir bu onun kendi hayat kontörü, istediği gibi kullanabilir ve bunu değerlendirmek bana düşmüyor ve başarı bir sonuçtur, başarısızlık da öyle. Ne yaparsanız yapın iki sonuçtan birisi sizi bekliyor olacak. Artık kimseyi aldığı kararlar için eleştirmiyor, yorumda bulunmuyorum. Bilmiyorum artık, bilmek de istemiyorum bir şeyleri.

* * *

Yapacak işim yoksa havaalanına erken gitmeyi ve orada çalışmayı öğrendim. Gece 23:55’deki uçuş için akşam 18:00’da Bodrum Havaalanı’ndaydım. Tickerdaze ve Starbucks’ta bilgisayarımı açıp çalıştım. Erdal Özyağcılar ile eski Adana’yı ve sinemayı, Ümit Özat ile Türkiye’de futbolu, yeni evli genç bir çift ile gezi güzergahlarını, emekli avukat Feriha hanımın oğlunun yanlış kız arkadaş seçimlerini eleştirdik, Yunanistanlı Emine hanım ile Türkiye’yi, Pegasus uçuş ekibiyle havacılığın ve rötarların bahsedilmeyen taraflarını konuştuk. Daha çok dinledim, öğrendim, eşsiz tecrübelerdi.

* * *

Hayatımızdaki birçok güzelliğin kadınlar sayesinde olduğunu fark ettim. Estetik, güzellik, renk, sevgi, tolerans, gülümseme adına ne varsa kadınların çoğunlukta ve güçlü oldukları yerlerde bolca var olduklarını gördüm.

* * *

Hayat aslında o kadar kötü değil. İletişim araçları sayesinde Iğdır’da ayağına diken batan adamın dramından tüm ülkenin anında haberi oluyor. Çok fazla veri bombardımanına tutuluyoruz. Ayrıca kadında güzellik algımız Miranda Kerr’e kadar yükselirken, acı eşiğimiz sakız yutan kuşların ölümünü engellemeye kadar düşüyor. Bu nedenle ne karşımıza çıkan güzellikleri fark ediyor, ne sokakta kıvranan çocukları fark ediyoruz çünkü hiçbirisi algı filtremize takılmıyor. Ya çok yüksek, ya çok düşük kriterlerde oluyor.

* * *

Yoğun ve tempolu çalışmanın insanı gerizekalı yaptığını fark ettim. Altı ay geçen böyle bir dönemde zeka seviyem ciddi düştü. Bütün bunların yanında iş verimliliğim de yerlere indi, üretkenlik ve yaratıcılık da dibe vurdu. Çok değil, verimli çalışmanız gerekiyor. Ayrıca psikolojideki “A tipi davranış” denilen rahatsızlığı terk etmeniz gerekiyor.

* * *

İstediğiniz kadar donanımlı, birikimli ve çevik olun ekibinizdeki en zayıf kişi kadar güçlüsünüz, en vasıfsızı kadar vasıflısınız, en yavaşı kadar hızlısınız, en cahili kadar entelektüelsiniz. En zayıf halka kadar yük alabiliyorsunuz. Ya denginiz ya da sizden daha iyilerle birlikte çalışmak zorundasınız. Takım oyunu her şey.

* * *

Hayatın tadı ve anlamı sade yaşamda. Hayatınızda ne kadar eşya, arzu, plan, proje varsa hepsi çatallanıp yüzlerce parametre olarak size dönüyor. Benim gibi asenkron çalışma sıkıntısı olan, tarayıcıda beşten fazla sekme açıkken bile içi sıkılan bir yapınız varsa, bu ciddi bir sorun.
Öğrendiklerimin ve yaşadıklarımın mini özeti böyleydi. Hayvan terbiyecisi gibi elinde kırbaçla hayal ediyorum 2016 yılını, duygusuz ve gaddar. 2017 yılından da bir beklentim yok ama kendimden bazı beklentilerim var.

Düşüncelerini Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir