Yetersiz Misin? Yetersiz Mi Hissediyorsun?

Sizinle, kişiliğimin dönüm noktalarından olan gayet özel bir anımı paylaşmak istiyorum. Şimdiye kadar bunu yakın çevrem ve bazı görüşmelerim dışında kimseye anlatmamıştım.

9 Ocak, 2018 ve Türkiye’de işler batınca, kalan 1500$ kadar bir parayla Bangkok’a indiğim ilk gün. Öğlen saatlerinde kalacağım eve gelmiştim fakat uçakta uyuyamayan biri olduğum için kısa bir duşun ardından kendimi yatağa attım, uyandığımda hava kararmıştı ve dışardan müzik sesleri geliyordu. Aşırı bir merakla, hemen hazırlanıp dışarı keşfe çıktım.

Fotoğraf bana ait, tarih 9 Ocak 2018 23:44 yani bahsettiğim an’a ait 🙂 Khao San Road, Bangkok

Kaldığım yer oldukça salaş ve eski Bangkok bölgesinde yer alan Khao San Road. Tabi sokağın her akşam trafiğe kapatılıp, sabaha kadar müzik ve dansın olduğunu o gün öğrendim.

Daha önce Avrupa’da birkaç yer görsem de Asya’ya gidince her şeyin farklı olması biraz daha çekimser yapmıştı, üstüne Türkiye de dahil hiç gece hayatı tecrübem yoktu. Cesaretimi toplayıp Roof Bar adında minik bir yere girdim. İnanılmaz iyi canlı müzik var. Utangaç ve çekimser bir tavırla boş kalan tek masaya oturdum. (O zaman utangacım:) Birkaç dakika sonra, boyu, fiziği ve yüzüyle çok güzel bir kadın yanıma yaklaştı ve diğer masaların dolu olduğundan oturmak için izin istedi, bu kişi o gün tanıştığım ve hala görüştüğüm arkadaşım Norah’ydı.

İngilizcemle Dalga Geçilir Mi Çekincesi

Hikaye ne çabuk ilerledi değil mi? Oysa Norah ile iletişim kurmam çok zor olmuştu. İngilizcem yetersizdi, üstüne konuşmaya çekiniyordum acaba yanlış telafuz eder miyim, yeterli olur mu İngilizcem, telafuzları hatalı yaparsam…

İngilizcem Yetersiz Özür Dilerim 🙂

Norah tanışmak ve sohbet için sorular soruyordu, ben de dil bilgisi kurallarını hiçe sayarak kısa ve kaçamak cevaplar veriyordum ve sorduğu bir soruya “İngilizcem yetersiz özür dilerim” dedim. Norah, bir an ifadesiz baktı sonra telefonunu çıkarıp bir şeyler yazıp bana gösterdi. Translate ile Türkçe bir mesaj yazmıştı “İngilizce’nin iyi seviyede olmaması olağan, bu senin ana dilin değil. Seni rahatsız ediyorsam lütfen söyle, iletişim kurmak istiyorsan bunun çözümü var.” tarzında bir mesajdı.

Merhaba; Ben Kel John Travolta

Tabi translate ile iletişim kurmayı gururuma yediremedim, sonuçta İngilizce öğrenmek için 28 yaşımdayken epey çaba sarfetmiştim ve dil öğrenmeyi öğrenmiştim aslında, fena da değildim diye düşünürken, birden anlıyorum ama konuşamıyorum moduna girmiştim…

O sırada müzik yapan grup, en sevdiğim yönetmen olan Tarantino’nun Pulp Fiction filmindeki Uma Thurman ile John Travolta’nın dans sahnesini canlandırmak için gönüllü bir çift istedi sahneye, Norah ayağa kalkıp elimden tutarak sahneye kaldırdı beni. Adrenalinden olsa gerek biraz buz gibiydim. O sahneyi de şarkıyı da biliyordum ve o dansı nasıl yapacaktım bilmiyorum. 🙂

Bilmeyenler için Uma Thurman ve John Travolta’nın kültleşen dans sahnesi.

Sahnedeydik, grubun solisti “Bir adet kel John Travolta’mız ve gerçek bir Uma Thurman’ımız var” gibi şeyler söylerken Norah ile göz göze geldik ve bana “Sadece saçmala, eğlenelim” dedi. Hayatımda topluluk önünde asla dans etmemiştim, hiç dans etmemiştim ama sürpriz bir şekilde gayet iyi dans sergiledim. Öyle ki mekandakiler tekrar istemişti ve ikinci defa dans ettik… Mekandan ayrıldık, gece 02 gibi Khao San Road’a çıktık ve bir mahşer kalabalığı, yol ortasında dans edenleri görünce bir de sokakta dans ettik ve bu hiç alışık olduğum bir şey değildi.

İngilizce Konuşabiliyor, Dans Edebiliyormuşum

Ertesi gün Norah ile Bangkok’u keşfetmeye çıktık ve dikkatimi çeken şey; tahmin edemeyeceğim kadar rahat İngilizce konuşuyor ve anlaşıyordum. Evet grammar yetersizdi, bazı telafuzlar hatalıydı, bazen nasıl cümle kuracağımı unutuyordum ama bunun konusu dahi olmuyordu.

Peki 24 Saatte Ne Oldu, İngilizce Konuşup Dans Edebildim?

Maalesef Türkiye’de sevgi ve ilgi bir başarıya tabidir, bir başarı elde ederseniz insanlar size ilgi gösterir, ebeveynleriniz aferin der, arkadaşlarınızın favorisi olursunuz. Bu nedenle çocukluğumuzdan iş yaşamına, arkadaş ortamlarından sosyal medyaya kadar sürekli bir kıyas bombardımanına maruz kalıyoruz çünkü böylece birileri kendini değerli hissedebiliyor ama başkasını da değersiz hissettiriyor. Genelde kıyas kriteri, kendinin güçlü başkasının zayıf olduğu yönler üzerinden.

Kimse bize doğrudan söylemese de farkında olmadan kalıpların, kıyasların arasında kendimizi anlamsız bir teste tabi tutuyoruz ve farkında olmadan kendimizi yetersiz hissettirebiliyor bu. Boyumuz, kilomuz, yüzümüz, İngilizcemiz, kazancımız, arabamız, eğitimimiz, evimiz… Her şey bir kıyas konusu olabiliyor.

İçine düşünülen bu durum da bizi biz olmaktan çıkarıyor, bir şeyi yapabilecek güce sahipsek dahi yapamıyoruz, öğrendiysek bile farkına varmıyoruz, denemiyoruz bile ve kendimizi keşfedemiyoruz. Başkaları yapar ama biz yapamayız, başkaları yaşar ama biz izleriz modunda hayata dair her şey bize uzak bir ihtimal gibi geliyor, hatta ihtimalleri bile göremiyor insanlar en olağan şey bile imkansız geliyor.

İyi dans ettim çünkü Norah’nın “Sadece saçmala, eğlenelim” sözü bendeki baskıyı ortadan kaldırdı, ortada takdir ve sevgi için bir kriter kalmadı ve o sahnedeki dansı çok iyi sergiledim, o sahneyi hiç görmemiş olsaydım bile saçmalamaktan korkmazdım artık. Yetmedi sokakta dans ettik bu benim için yeni bir seviyeydi.

İngilizce’yi ertesi gün rahat konuştum çünkü ana dili İngilizce olan biri bile beni bir kıyasa tabi tutmadı, beni başarısız ya da başarılı, yeterli ya da yetersiz hissettirmedi. Bu durum da baskıladığım bilgileri rahat kullanmamı sağladı. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı zaten. Ne utangaçlık kaldı, ne imaj kaygısı, ne ilgi ve sevgi görme kaygısı, ne de herhangi bir kıyasın öznesiydim artık. Belki işim battığı, iflas ettiğim için bir özgüvensizlik de yaşıyordum o dönem bilemiyorum ama “Ben gayet normal biriymişim” demiştim kendi kendime, oysa bu olaydan önce de kendimi özgüvenli ve kendisiyle barışık sanıyordum.

Öneri: Kazanımsız Rekabetten ve Ezbere Yaşayanlardan İzole Olmak

Kazanımı olmayacak hiçbir rekabete girmiyorum, ilgi ve sevgi görmek için asla bir yarışa girmiyorum, birilerinin beni takdir etmesi veya beğenmesi umrumda değil çünkü bunlar için gelen her şey bunlar olmadığında gider, sahtedir, uzun vadeli değildir. Zaten pratikte bireye ve hayata değer katan şeyler değil. Üstüne, umursadığım takdirde zihnimi ezbere yaşayan kalabalığa teslim etmiş olurum ve onların ilgisini takdirini kazanmak, kabul görmek için bir kalıba sokarım kendimi, bu da beni kendim değil ezbere yaşayan, farkındasız kalabalığın bir parçası yapar.

Konuşulan hiçbir kıyasın, hiçbir kriterin, hiçbir genellemenin öznesi olarak görmüyorum kendimi artık. Sosyal medyada veya ortamlarda konuşulan birçok şey bana yabancı ve uzak, konuşulan şeylerde kendimi görmüyorum. Kazananı olmayacak anlamsız bir yarışın içinde olmaktansa kenarda izleyen biri olmak çok daha anlamlı ve kazançlı.

Hayat bir yol ve kendi şeridimizde ilerlemeliyiz. Kimilerine göre hızlı, kimilerine göre yavaş, kimilerine göre doğru, kimilerine göre yanlış, kimileri için başarılı, kimileri için daima başarısız sayılacağız. Birileri bizden daima önde ve daima iyi olacak ama biz de birilerine göre aynı şekilde önde ve iyi olacağız. Bu nedenle referansımız, kendimiz olmalı.

Bırakın kendini değerli hissetmek için zavallı insanlar İngilizce’nizle dalga geçsin, aksanınızı düzeltip alaycı şekilde gülümsesin size, bırakın boyunuzla kilonuzla, şivenizle, giyiminizle, düşüncelerinizle, kazancınızla, kıyafetinizle dalga geçip kıyas konusu yapsınlar. Buna ihtiyaç duyacak kadar zavallı o insanlar ve bu kadar zavallı durumdakileri ciddiye alamayız. Bu vasat mekanizmanın bir parçası olarak görmemek lazım kendimizi.

Bizi yetersiz hissettiren kıyasların farkına varıp. Bunu bilerek veya bilmeyerek yapan kişi ve topluluklardan kendimizi zihinsel olarak izole ettiğimizde, o konuşulanların merkezinde hemen kendimizi bir teraziye koyup değerlendirmediğimizde, üzerimize alınmadığımızda, kabul etmediğimizde ve bir yabancı gibi gözlemci olarak kendimizi konumlandırdığımızda onların hiçbir kriteri artık bizim için geçerli olmayacak ve bizi etkilemeyecektir.

İnsan ancak üzerinde baskı hissetmediğinde gerçek potansiyelini keşfedebiliyor ve denemeden asla sınırlarını, neler yapabileceğini, artılarını ve eksilerini tam anlamıyla bilemiyor. Ayrıca başarısız olmak da harika bir şey, başarı ve başarısızlık için bir yazı yazsaydım başarısızlığı ve kaybetmeyi överdim.

Sözün özü; büyük ihtimalle kendinizi yetersiz gördüğünüz birçok konuda yetersiz değilsiniz veya en azından kendinizi gördüğünüz kadar yetersiz değilsiniz ya da en kötü ihtimalle başlayacak kadar yeterlisiniz ama başlayamayacak kadar yetersiz hissediyor olabilirsiniz. Bu tuzağa düşmemeniz ve hayatınızı başkalarının kriterleri şekillendirmemesi dileğiyle…

Düşüncelerini Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir